feedburner
Enter your email address:

Delivered by FeedBurner

feedburner count

TASAVVUFTA RABITA NEDİR ?

Etiketler:

Rabıtanın tarifi

* Rabıta yapmak insana ait bir özelliktir. Kalbi ve gönlü olan herkes bir çeşit rabıta yapar. Ancak her rabıta şekli kalbi uyandırıp Allah'a ve ahirete bağlamaz. Tasavvufta tavsiye edilen rabıta, kendisine bakılınca Yüce Allah'ı zikrettiren bir kamil insanı düşünmekten ibarettir. Kâmil insanın kalbi Allahu Telaa'nın en fazla nazar ve tecelli ettiği bir mahâldir. Bu kalb, ilahi aşk ve zikirle mamur olmuştur. Ona bağlanan kalb de o aşk ve zikirden nasiplenir, beslenir, kuvvetlenir, mamur olur.
Rabıta, müridin kâmil mürşidini hayal ederek kalbini onun kalbine bağlamasıdır. Rabıta, birbirini seven ruhların kaynaşmasıdır. Rabıta, kalbin kalpten nur ve feyiz almasıdır. Rabıta, gönlün gönle bakışı ve birinden diğerine sevgi akışıdır.
Rabıta, müridin terbiyesi için en mühim bir vasıtadır. Rabıta namaz gibi şekli, zamanı ve usulü dinimizce belirlenmiş bir ibadet değildir; kalbi uyandırıp huşu ve huzur içinde ibadete hazırlamaktır. Rabıta, manevi terbiye aracıdır. Rabıta, azgın nefis için en güzel ıslah ilacıdır. Rabıta, gafil kalbin uyanık kalbe bağlanıp uyanmasıdır. Rabıta, üzerine devamlı ilahi feyzin aktığı kalbe bağlanıp ondaki sevgi ve feyzi çekmektir.
Büyükler, rabıtanın özü itibariyle şu ayetlere dayandığını belirtmişlerdir: Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

" Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve sadık kullarımla beraber olun."

"Ey iman edenler! Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesile arayın. Onun yolunda mücahede edin ki kurtuluşa eresiniz."
Her iki ayet-i kerime de takvayı emretmektedir. Takvayı elde etmek için birinci ayeti kerimede Allah'ın sadık kulları ile beraberlik emredilmiş, ikinci ayeti kerimede ise takva yoluna sevk edecek bir vesileye yapışılması ve nefsi terbiye için bütün yolların denenmesi istenmiştir.



TASAVVUFTA NEFSİ TERBİYE ETMENİN YOLLARI

Etiketler:

Tarikat kurucusu büyük sufiler insanın terbiye edilmesinde iki ana metod izlerler, bunlardan birincisine nefsâni ikincisine de ruhâni metod ismi verilir. Genellikle nefsin olumsuz yönünü, yani hayvanî nefsi itaat altına almayı önceleyen tarikatlarda riyâzat, halvet, oruç, ağır ibadetlerle yapılan “cihad-ı ekber” sayesinde nefis zayıflatılmaya çalışılır. Bu meşrepteki sufiler nefisle muvafakat/uyum halinde olmayı Allah’la muhalefet/uyumsuz olmak olarak anladıklarından nefse muhalefeti temel ilke edinmişler ve “Nefsin arzu ettiği değil, onun zıddı olan şey doğrudur.” demişlerdir.
Bir yandan yemeği, uyumayı, konuşmayı en aza indirmek ve inzivaya çekilmek, diğer yandan kendini ibadete, taate, zikre ve tefekküre vermek sûretiyle nefis zayıflatılır (bu hususlar aynı zamanda insanî rûhu güçlendirir) ve direnci kırılır. Nefse boyun eğdirmenin ve onu terbiye etmenin, disiplin altına almanın, bu suretle onu iyi bir hizmetçi haline getirmenin yolu budur.
Çile çekerek, riyazat ve perhiz yaparak, nefsin mukavemetini kırarak nefsin yapısında var olan günah işleme ve kötülük yapma arzusunun (hevâ-heves) kökü kazınamaz, bunlar tümden yok edilemez. Zaten bu tür duyguların öldürülmesi ve yok edilmesi gaye de değildir. Önemli olan bu tür kötü duygu ve eğilimlerin etkisiz hale getirerek, insan üzerinde İlâhî iradenin, kalbin ve vicdanın hâkimiyetini sağlamaktır. Tasavvufta müritliğin anlamı nefsi terbiye etmek ve disiplin altına almaktır. “Ölmeden evvel ölmek” ve “fenâya erme” deyimleriyle de kastedilen budur.
Nefs ile girişilen mücadelede başarıya ulaşmak kişinin tek başına elde edeceği bir netice değildir. Nefsin bilinmez, hesaba gelmez, tedbirle engellenemez ve buyruk altına girmez serkeş tabiatı ancak nefsin bu tabiatına vakıf bir kâmil insanla terbiye edilebilir. Nefsi terbiye etmenin diğer metodu olan ruhâni metod konusu ise aşağıda anlatılmıştır..
***Rûhanî tarikatlarda sâlik, vuslata “rûh” yolundan götürülür. ‘‘O’nun yaratılışını tamamlayıp tarafımdan ona rûh üfürdüğüm zaman…” (Hicr, 15/29; Sâd, 38/72) âyetinde ifade edildiği üzere Allah tarafından üflenmiş olan rûh, beden girince kesafete bürünmüştür, Hakk’ı müşahededen uzak kalmıştır. Bu kesafeti izale etmenin yolu zikir, fikir, teslimiyet, râbıta gibi nâfile ibâdetler rûhu beslemekten geçer. Bu metotta nefsâni tarikatlarda olduğu gibi uzun süreli halvet, çile, mücâhede ve mücâdele yoktur.
Nefsâni ve rûhâni metot arasındaki farkı daha iyi anlamak için şu misali verebiliriz. İki pehlivanın güreşini düşünelim, bu pehlivanlardan kötülüğü temsil edenin adı nefis, iyiliği temsil edenin adı da rûh olsun: Nefsâni metotta amaç rakip hakkında her tür bilgiye sahip olmak, onun tuzak hile ve oyunlarını öğrenmektir. Mümkün olursa rakip olan nefis pehlivanı açlık ve başka eziyetlerle güçsüz bırakılmaya çalışılır, böylece bizim desteklediğimiz rûh pehlivanı rahatlıkla onu alt eder. Bu metoda göre önemli olan rakibin tanınması ve onun zayıflatılmasıdır. Rûhani metotta ise rakipten çok bizzat desteklenen pehlivan merkeze alınır, yani rûh pehlivanı her tür manevi gıda ile desteklenir, rakip pehlivanın gücüne pek önem verilmez. Rûh pehlivanı çok güçlü olunca nefsin hiçbir oyunu onu kündeye getiremez.
Dolayısıyla Rûhâni tarikatlarda ‘‘çile” yoktur. Çilenin yerine rûhu saflaştırıp elest bezminde verilmiş olunan söze bağlı kalmak için gereken sâlih ameller işlenir. Bu şekilde nefs, rûhun emrine girmiş olur. Bu yolda sâlik; kalp, nefs, rûh, sır, hafî, ahfâ, letâif-i nefs, letâif-i küll, nefy ve isbât, murâkabe gibi mertebelerden geçerek sülûkünü tamamlar.
Rûhâni tarikatlarda çile olmamasının sebebine gelince, bu yolun büyükleri riyazetlerde bir tür şöhret olduğunu ve salikin bu şöhret sebebi ile maneviyattan geri kalacağını düşünmüşlerdir. Ayrıca onlar riyazetlerin çoğu zaman sadece rûhu değil nefsi de güçlendirdiğini müşahede etmişlerdir. Mesela Uzak Doğu mistisizminin dervişleri demek olan yogiler, çok ağır riyazetler yapmakta bunun sonucu ulaştıkları olağanüstü haller onlara şahsi bir tatmin verdiği için de iman ve İslam’dan mahrum kalmaktadırlar.
Rûhâni tarikatlar, salikin daima kendisini murakabe altında tutmasını, her nefes alış verişinde, yaptığı her işte kalbini denetleyerek Allah’ın rızâsını kazanmaya ve gönlünü nazargâh-ı ilâhî hâline getirmeye çalışmasını talim ederler. Bu tarikatlarda zikir “hafî”dir. Bu yöntemi kullanan tarikatların başında Nakşibendiyye tarikatı gelmektedir. Netice olarak bütün tarikatlar insanı hakka götüren yolun birer şubesidir. Herkes kendi meşrebine göre bunlardan istifade etmeye çalışır ve böylece Hakk’a layık bir kul olur.



BEYNİNİZİ GENÇ TUTAN TAVSİYELER

Etiketler:

1. Hareket edin; spor yapın.

2. Beyninizi besleyin: Beyninizin daha iyi çalışmasının diğer yolu midenizden geçiyor. Zararlı serbest radikalleri etkisiz hale getiren antioksidan içeren gıdalar yemenin beyniniz için iyi olabileceği belirtiliyor. Fasulye, tam tahıllar, fındık, ceviz ve baharatların yanında çok renkli meyve ve sebzeler antioksidanlarla doludur.

3. Beyninizi hızlandırın: Beyniniz 30 yaşında yavaşlamaya başlıyor. Beyninizin öğrenen bir makine olduğunu söyleyen araştırmacılar, beyninizi hızlandırmak için egzersiz yapmanız gerektiğini belirtiyorlar. Örneğin, pinpon oynayabilir, bulmaca çözebilir, yada yeni bir dil öğrenebilirsiniz.

4. Stresten uzak durun

5. Beyninizi dinlendirin; günlük olarak yeterli uykuyu alın.

6. Gülümseyin.